Загрузка страницы

Mehmet Yıldırım- OğuzATAY Kafanın İçini Temizlemek.( Daha fazla video için abone olmayı unutmayalım)

Beni kötü yetiştirdiler. Annem de, babam da bana gerekli
eğitimi vermediler. Yaşamak için demek istiyorum. Bana yaşamasını
öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek
yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini
öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu
yanlışlara. İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım.
Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yollarıöğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. Daha
fazla değil, farklı. Normal bir insan olmaya zorladılar, bana
boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler.
Ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca
normal bir adam olmaya çalıştım. Arkadaşlarla geneleve
gittim, müstehcen romanlar okudum ve sokakta genç kızların
peşinden gittim. Hiçbirinde tutarlılık gösteremedim.
Bunun üzerine anormal olduğuma karar verdiler. Onlara
biraz olsun benzeyebildiğim ölçüde kendimi mutlu sayıyordum.
Kendimi onlardan ayırmasını beceremedim. Hitler,
genel yatakhanelerde işçilerle kalırken bile onlardan ayrı
olduğunu hisseder, onlara yaklaşmazmış. Bende böyle bir
içgüdü yoktu. Sınıfta toplanıp müstehcen resimleri seyrettikleri
zaman, onlardan uzaklaşmak gerektiğini bilemedim.
Oysa, onlar gibi hissetmiyordum. Duyduğum bu yabancılığı,
onlardan geri kalmak diye nitelendirdim ve nefes nefese
onlara yetişmeye çalıştım. Bu bakımdan yakınmaya hakkım
yok. Onlar gibiydim.
Bu kıskanç korku gelinceye kadar, yaptıklarım bakımından
değilse de, aklımdan geçenler bakımından aşağılık bir
hayat yaşadım. Büyük ve güzel şeyler yerine, aşağılık şeyler
düşündüm. Şimdi de durum düzelmiş değil: hiçbir şey düşünemiyorum.
Çok bayağı bir olay. Neresinden tutulsa insanın
elinde kalıyor: dağınık ve çürük bir örgü. Evet, haklıydı
akrabalar. Ben, normal olmadığım için anormal olan
bir çocuktum. Allah beni kahretsin ve ediyor da. Montaigne,
kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının, diyor:
beceremediğiniz için değil. Beni ne güzel açıklıyor. Ben de
diyorum ki: Sayın Montaigne ve sizin gibiler! Canınız cehenneme!
Sizin haklı olmanız bana hiçbir şey kazandırmıyor.
Köşemde kıvrılıp ölüyorum işte. Siz de sevimli akrabalarım
kadar yabancısınız bana. Adınız Marki bilmem ne de olsa... Tabii siz gurur duyuyorsunuz düşüncelerinizden.
Diyorsunuz ki, Selim Işık diye bir mesele olmamıştır. Olmayan
bir mesele için, düşünce tarihinin insanı yücelten
gelişimini bozamayız. Siz, kendini şövalye sanan Don Kişot
gibi ilginç de değildiniz üstelik. Özür dileriz, bizi rahatsız
etmeyin. Düşünecek meselelerimiz var. Her gün yüz binlerce
insan ölüyor. Ancak ilginç olaylarla uğraşabiliriz. Next
please!
İyileşmek istemiyorum. Artık bu kadarını ümit edemiyorum.
Göğsümde sıkışıp kalmış korkuyu atabilsem yeter bana.
O zaman aklım ve bedenim, istediğim gibi uyuşmuş
olacak: beni yıpratan bu çelişme sona erecek. Ben de, beni
küçümseyen bu kalabalığın gözlerinin içine korkusuzca bakabileceğim.
Beni korkutan yaşama içgüdüsünü göğsümden
söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla, kişiliğimi
sürdürebileceğim. Şerefli insanların -böyle insanlar olduğundan
kuşkuluyum- arasına karışarak, son günlerimi
haklarına kavuşmuş bir insanın huzuru içinde bitireceğim.
Canım hiç içki istemediği halde belki o zaman ister bir birahaneye
giderek, başım yukarda, biramı ısmarlayacağım.
Garsonu çağırırken eziklik duymayacağım. Herkes gibi -artık
kimse, benim herkes gibi olduğumdan kuşku duymayacak-
kendime güvenerek biramı yudumlayacağım. Canım
içki içmek istemediği halde, bu işi hiç rahatsız olmadan yapacağım.
Ne acele edeceğim, ne de gereksiz yere uzatacağım.
Tam ölçüsünü bulacağım. Bir birayı da içmesini bilmeyecek
miyim artık? Bira içmeyi bildiğimin farkında bile olmayacağım.
Meze de istemeyeceğim, herkes istiyor diye.
Garson da anlayacak bendeki değişikliği. Meze ister misiniz
beyim bakışıyla süzmeyecek beni. Ya da bana, öyle bakıyormuş
gibi gelmeyecek. Kendimden kuşkulanmadığım için,
kimse de benden kuşkulanmayacak. Bazı insanlar birasını
mezesiz içer. Ben de onlardanım işte. Bu bir zevk meselesidir.
Buna karışılmaz. Üstelik bu insan yakında ölecekse,
ona saygı duyulur. Belki biraz da tuz ekerim biranın içine:
daha iyi oluyormuş böyle. Ne yazık: bira içmek istemiyorum.
Özlediğim güven duygusuna kavuşunca, bira içme özlemini
yitirmiş olacağım. Montaigne ne derse desin, hazin
bir durum bu. Oysa, yaşamış olduğum birçok yanlışlığı düzeltebilecektim.
Bütün ayak izlerimin üzerinden bir daha
gidecektim. Yalnız bir kere yaşanıyormuş.
Bütün günümü bu düşüncelerle geçiriyorum; gece için
gene bir hazırlık yapmadım. Oysa, gecenin geçmek bilmeyeceğini
seziyorum. Bu satırları sabaha karşı üçte yazıyorum.
Saat bire kadar annemi karşımda oturttum. Nefes alamıyordum;
koltukta iki büklüm oturuyordum. Annem karşımdaydı.
Bir kelime söylemeye korkuyordu. Ben de konuşmuyordum.
Enerjiden tasarruf ediyoruz ya. Birlikte geçirdiğimiz
yıllar boyunca annemle o kadar az konuştuk ki. Şimdi
nereden başlayabilirim? Beni kötü yetiştirmekle suçlayamam
ya onu böyle bir durumda. Ne desem farketmez: yorum

Видео Mehmet Yıldırım- OğuzATAY Kafanın İçini Temizlemek.( Daha fazla video için abone olmayı unutmayalım) канала Alone Writer
Показать
Комментарии отсутствуют
Введите заголовок:

Введите адрес ссылки:

Введите адрес видео с YouTube:

Зарегистрируйтесь или войдите с
Информация о видео
31 октября 2019 г. 1:35:05
00:10:26
Яндекс.Метрика