Загрузка страницы

Gül Yüzün Dönme Benden - Loudingirra Özdemir & Panupong Charoenrat (Chiang Mai, Tayland)

MİSYONER

    Haftalardan beri yaşlı bir çiftin yanında konaklıyordum. İkisi de altmışını çoktan devirmiş olan çiftle tüm iletişimim, karşılıklı gülümsemek ve ellerimizi önümüzde birleştirip selamlaşmaktan ibaretti. Şehrin kenar mahallelerinden birinde oturuyorlardı. Öyle ki, oraya yürümek için gündüz vakti tercih edilmezse, tek bir sokak lambasının dahi aydınlatmadığı, yedi kilometreden büyük, o varoş bölgeden, gece vakti geçmeyi göze almam gerektiğini biliyordum. Böyle olduğu halde, her gün güneşin batmaya yüz tuttuğu saatlerde, kendimi yersiz uğraşıların içine düşmekten alıkoyamıyor, geç saatlere kadar sokaklarda oyalanıyordum. Şehir merkezinden el ayak çekildiğinde ise, yorgun gövdemi saran pişmanlığımın ve kendime kızgınlığımın büyüklüğü ölçüsünde, kendimi o ürkütücü bölgeyi geçmek zorunda bırakarak, cezalandırma yoluna gidiyordum. Fakat çoğu zaman, bu cezayı uygulayacak bir irade gücünü kendimde bulamıyıca, sabahlara kadar aylak aylak şehir merkezinde dolanıyordum. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, şehir merkezine doğru başlayan insan hareketinin tersi istikametinde evin yolunu tutuyordum. Eve vardığımda, yaşlı çift çoktan uyanmış ve devletin, zamanında onlara tahsis ettiği tek katlı, mütevazi evlerinin bahçesinde günlük işlerini henüz bitirmiş oluyorlardı. Onlarla kahvaltıya oturduktan sonra, salondan perdeyle ayrılmış küçük bir bölmeye çekiliyordum. Şişme bir yatakta, yanı başımda yaşlı çiftin izlediği televizyondan duyulan, anlamasam bile bende tanıdık ve sıcak duygular uyandıran o sesler eşliğinde uykuya dalıyordum.

    Uyanır uyanmaz, soluğu şehir merkezinde alıyordum. Bir köşe başında bağdaş kurup türkü çığırıyordum. Fakat artık kendi sesimden rahatsız oluyordum. Bende karşılığı olmayan bu seste, köklerinden uzak kalmışlığın getirdiği bir çiğlik; toplumlar ve kültürler arasında bölünmüşlükten kaynaklı bir kimliksizlik seziyordum. Belki de bu yaptığım şeyden utanıyordum. Bir seferinde gözlerimi kapatıp bir daha açmadım. Önümden akan kalabalığın ayak sesine uydurdum ritmimi, kaybolmuştum. Göz kapaklarıma minnettardım, her biri, dış dünyadan beni koruyan birer zırhtı çünkü. Ta ki sazımın kılıfının içine düşen birkaç madenî paranın sesini duyuncaya kadar. Yüreklerde uyanan acıma ve merhametin sesiydi bu şıngırtı. Ne benim, ne sesimin, ne de elimdeki zımbırtının bir karşılığı vardı burada. Düşünmemeye çalıştım, ama olmadı. Sadece oradan uzaklaştım. İçimde, son zamanlarda artık daha sık depreşen o dipsiz bulantı vardı.

    O günden beri ağzımdan tek sözcük çıkmıyor. Bu süre zarfında sazımı kılıfından çıkarmadım. Değersiz bir eşya gibi beraberimde sürüklüyorum onu. Şehir esnafı artık sokaklarda aylakça dolaşmamı garipsemiyor. Omuzumdaki kılıflı nesnenin içinde ne olduğunu da merak etmeyi bıraktı. Yaşlı çiftin evinde utana sıkıla yaptığım kahvaltı dışında, gün içinde ağzıma bir şey sürmüyorum. Bu sıralar işlerin böyle yürümesinden şikayetçi değilim. Aksine bundan tuhaf bir zevk duyuyorum. Yaşamak için hiçbir çaba göstermeden, bu şehrin sokaklarında yalnızca garip bir ayak izi olmanın sarhoşluğu var üzerimde, atamıyorum.

Bu akşam, Ping Nehri kıyısında biraz yürüdükten sonra, nehrin iki yakasını birbirine bağlayan kafes sistemli kiriş köprünün refüjünde oturdum. Yaklaşık yüz yirmi derece geniş açıyla yere doğru inen köprünün demirine sırtımı yasladım. Son günlerde, hep aynı saatlerde şehrin üzerinde yükselen kocaman dolunay, tam karşımdaydı. Her iki yanımdan geçen arabaların da köprünün kenarındaki kaldırımlardan geçen yayaların da beni göremediği bu kör noktadan, göğün tepesine tırmanan dolunayı izlemeye koyuldum. Nehrin ılık ılık soluk alışını yüzümde hissediyordum. Bir insan ağzı gibi kokuyordu, çürük et kokusu gibi. Yine de bu kokuyu içime çekmekten kendimi alamıyordum. Uzaktan yerel bir enstrümanın içli melodisi, şehrin uğultusundan sıyrılıp bana ulaştı. İyice kulak kesiliyorum. Tuhaf! Ne denli birbirine zıt duyguyu bir arada arı bir hissedişle hissedersem, o denli hayatın derin bir anlamının olduğu yanılgısıyla karşı karşıya kalmıştım. Nehrin çürük kokusu, içli melodi, nefes kesici dolunayın yolculuğu ve midemdeki açlık... Tüm bunlar, bir toplu iğne ucu gibi zihnime batıyor ve öylece beni sonsuz bir devinimin, dipsiz bir akışın içine itip huzursuz ediyordu. Fakat hayat basit ve anlamsızsa, bunun üzerine niye bu kadar durmalı ki? Ah! Yaşam ve ölüm düşüncesi, bir ceset gibi soğuk ve ağır. İçimde tamamlanmak gibi belirsiz, arzuya benzer bir şey var.

DEVAMI YORUMDA.

Видео Gül Yüzün Dönme Benden - Loudingirra Özdemir & Panupong Charoenrat (Chiang Mai, Tayland) канала Loudingirra Özdemir
Показать
Комментарии отсутствуют
Введите заголовок:

Введите адрес ссылки:

Введите адрес видео с YouTube:

Зарегистрируйтесь или войдите с
Информация о видео
23 сентября 2020 г. 1:33:45
00:05:12
Яндекс.Метрика